Devletin zıddı tabiattır -II-

Soru yanlıştır, çünkü Maveraünnehir bir nehir değildir, dolayısıyla bir yere dökülemez.

Devletin zıddı tabiattır -II-

İlk yazımızda “devlet”le toplumun karşıt olmadığını söylemiştik. Şimdi Ece Ayhan’ın kitabına neden “Devlet ve Tabiat” adını koyduğuna ve bu adla gösterilen zıtlığın gerçek olup olmadığına biraz değineyim.

Öncelikle “tabiat” derken sadece börtü böcek, ağaçlar ve dereler akla gelmemelidir. Tabiat esasen bir şeyin “olduğu gibi oluşu”udur. Arapça “tab” kökünden geliyor. “taba’a” fiilinin (damga bastı, damgaladı) fiilinin varyantı. Yani bir şeyin özü, damgası, oluşunu belirleyen töz. Tabiat; varlığa içkin olan şey. Dolayısıyla eğitimle, kültürlemeyle ona eklenmemiş olan. Yani insan faaliyeti ile biçim verilmemiş hâli o şeyin tabiatıdır. Bu benim için yeni bir mesele değil. Evvelce birkaç durak daha oluşmuştu bu bahiste. Artık aramızda olmayan -ya da bizim bildiğimiz biçimiyle olmayan- sevgili Remzi Gürkan’la yıllar yılı konuştuğumuz meselelerden biriydi tabiat. Facebook sayfasındaki son paylaşımlarından birinde bile “Peyzaj tabiata giydirilmiş üniformadır diyorlar” diye bir çiçek resmi koymuştu. Tabiatın her türlü anlamı üzerinde epeyce durmuştuk onunla. Bir yere vardıysak beraber varmışızdır.

İlk şiir kitabımın adı “Taşın Fazlalığı Yoktur” aslında tabiatı imler. Musa heykelini nasıl yaptığı sorulduğunda Heykeltıraş Rodin’in verdiği cevap “Taşın fazlalığını aldım, geriye heykel kaldı.” oluyor. Rodin’in bu yaklaşımı aslında yeryüzündeki her şeyi insan için gören ve ona her şeyi insanın işine geldiği gibi biçimlendirebilme hakkını veren bir düstur. Taşın fazlalığını alıyorsun ve geriye heykel kalıyor. Olduğu hâliyle “güzel” değil çünkü. Taşa bir sanat olmayı bahşediyorsun!

Böyle bakınca doğadaki her şey insanı bekliyor oluyor:

“gündoğumunda ufuk boyunca uzanan renkler Monet’i

suyun sesi ve rüzgarın uğultusu Mahler’i

ilkeller uygarları zenciler beyazları

çekik gözlüler badem gözlüleri

hayvanlar insanları

Kızılderililer kaşifleri…” 1

İkinci bir durak Şükrü Erbaş’ın toplumcu şiirlerinden geldi. Onun artık dillere pelesenk olan “biçim veremediğimiz şeylerin biçimini alıyoruz” dizesi var. Aslında bu da insanın özne oluşuna, hatta özneliği geçelim etrafa tahakküm edişine referans oluyor. İnsan biçim vermeli, tabiatı bozmalı diyor özetle.

Sonra “Tabiatı Suçlamak” adlı bir yazı yazdım. Yabani otların aslında o toprak parçasının öz bitkisi oluşuna dair 2. Bunlar dışında 17.-18. yüzyıl düşünürlerinin “doğa durumu” adını verdikleri bir kavram var, bir yerde devlet öncesi durumu ifade ediyor, bu beni çok etkilemiştir ve aynı adla, yani “doğa durumu” adıyla bir iki şiir yazdım:

“soru sormuyoruz seninle ben

güneşi anlamaya çalışmıyoruz

güneş ısıtmak için var

biz ısınmak için varız

zaten güneş de sormuyor

kuş da

damlalar da” 3

Demem o ki tabiat yani “olduğu gibi olmak” hakkındadır hepsi.

Hem bu “doğa durumu” kavramı ile devletin alakası hem de Ece Ayhan’ın kitabının adının imlediği şey konusuna gireceğim biraz daha.

Ece Ayhan kitabına “Devlet ve Tabiat” adını verirken ayrıntılı bir biçimde konu hakkında düşünmese de yukarıda söz ettiğim “doğa durumu” kavramından ve tartışmalarından haberdardı bana göre. Kitabın içindeki şiirlerde bu başlıkla ilişkilendireceğimiz şiirse elbette Meçhul Öğrenci Anıtı. Ama bu ilgiye gelmeden önce söz konusu kitap ve şiir hakkında biraz bilgi:

Devlet ve Tabiat Ece Ayhan’ın 1973’te yayımlanmış 30-35 sayfadan oluşan incecik bir kitabı. Ama kitaplarının içinde en çok tanınanı, tartışılanı, şiirleri ezberlerden okunanı diyebiliriz. Meçhul Öğrenci Anıtı ise hakkında pek çok inceleme-eleştiri yazılmış kült bir şiir. Şiirin içeriği, biçimi ve anlamı hakkında çok şey söylenebilir. II. Yeni’nin “çetin” dili içerisinde farklı yorumlara açık özelliktedir ve kapalı imgelerini çözmek de kolay değildir. Ama şiirle ilgili Ece Ayhan’ın röportajlarının birinde kendisinin söylediği bir bilgi öncelik kazanıyor. Şiiri nasıl yazdığını açıklarken, 1960’ta Turan Emeksiz’in öldürülmesinden sonra üniversite öğrencilerinin dünyayla paralel hızlı siyasallaşması sürecinde siyasi cinayetlerin peş peşe geldiğini, bu cinayetlerin siyasallaşmayı daha da hızlandırdığını, bu şiiri de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Battal Mehetoğlu adlı gencin 1969’da öldürülmesi üzerine yazdığını söylüyor. Hatta şiirdeki “Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler” dizesini de oldukça dramatik bir hikâyesi olan ve Dev-Genç marşında adı sayılanlardan biri olan Mehetoğlu’nun cenazesinde annesi bizatihi söylüyor. Öfkeli konuşmasına ekliyor. Ece Ayhan şiiri 1970’te yazıyor. Bu açıklamalar ışığında farklı okumalara açık ama politik bir şiir olduğunu söyleyebiliriz Meçhul Öğrenci Anıtı'nın

meçhul öğrenci anıtı

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında

Bir teneffüs daha yaşasaydı

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür

Devlet dersinde öldürülmüştür

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:

- Maveraünnehir nereye dökülür?

En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:

- Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor

Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:

Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik

Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:

Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:

Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında

Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır

Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek 4

Şiirin bütününe de bakılabilir ancak bu yazının kapsamı dâhilinde kalarak şiirdeki, kitabın adıyla ilgili dizelere biraz bakınalım.

İki yerde geçiyor. İlki ilk dörtlükte. “Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür/ Devlet dersinde öldürülmüştür.” Battal Mehetoğlu’nun katledilmesi yazdırıyor bu dizeleri. Buradaki ilk dize biz yaşta olanların hatırlayacağı bir ortaokul-lise deneyimine gönderme: “Tahtaya kalkmak”. Bu sözlü notu vermek için başvurulan bir uygulama idi. Sınıftaki mutlak otorite öğretmendi ve öğrencilerde zaten var olan not korkusunu iyice artırmak için sözlü notunu öğrenciye tahtada, yüzü sınıfa dönükken bir ya da birkaç soru sorarak verirdi. Hafızam yanıltmıyorsa bizden önceki kuşaklarda “Fen bilgisi” dersinin adı “Tabiat bilgisi” idi. Yani bu öğrenci bir teneffüs daha yaşasaydı “fen bilgisi” dersinden sözlüye kalkacaktır. Böyle söyleyince ölüm tüm soğukluğuyla yalıyor insanın yüzünü. Yani öldürülmese her şey kendi rutininde akıp gidecekken çocuk öldürülmüştür. Tabii bu bir metafor, Battal Mehetoğlu üniversite öğrencisi. Peki, neden “devlet dersinde öldürülmüştür” diyor şair? Muhtemelen hem o dönem yaşanan siyasal cinayetlerde devletin payını hem de daha teorik planda okulun çocukların beyinlerini iğdiş eden, kişiliklerini yaralayan yanını vurguluyor. “Devlet ve tabiatın” ikinci kullanıldığı yer, yani “Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:/ - Maveraünnehir nereye dökülür?” dizeleri bu ilk yorumumuzu yapmaya izin veriyor. Çünkü “Maveraünnehir” aslında bir nehir değil, iki nehir arasındaki bir bölgeye verilen ad, zaten anlamı da “nehir ötesi”. Yani devlet ve tabiatın -burada fen bilgisi öğretmeni- sorusu yanlıştır. Maveraünnehir bir nehir değildir, dolayısıyla bir yere dökülemez. Okulda yanlış ve ezber birtakım işler yapılır, bazı çocuklar “yıl sonu müsamerelerine çıkarılmaz”5 öğretmenler yanlış birtakım bilgiler öğretirler- hep hedef tahtasındalar E. Ayhan’da- ve yanlış birtakım sorular sorarlar, “Maveraünnehir nereye dökülür?” gibi. Ve yanlış sorular aslında “doğru cevapları” en çok çağıranlardır. Nitekim en arka sırada bir parmağın tek ve doğru cevabı geliyor: Solgun bir halk ayaklanmasının kalbine!

Sonuç olarak, Ece Ayhan’ın kitabın adını buralardan çıkardığı belli. Ancak şiirde bir “ders” adı olarak geçen “tabiat” başlığa, yani spotların altına çekilince artık “devlet”in karşısında konulan bir zıtlığın adı oluyor, kuşku yok. Fakat bu zıtlık salt ağaçları, hayvanları içeren tabiatla ilgili değil; kendi doğasını yaşayan herkesi ve her şeyi içeren, yani geniş anlamda tabiatla ilgili bir zıtlık. Bir yanda devlet ve yasalar var, öte yanda özgürlük ve tabiat.

Ece Ayhan bu zıtlığı bilinçli olarak kuruyor. Kitap boyunca “devlet”e karşı bir nefret var. Bu nefret; daha çok, devletin çaresiz insanları, garip gurebayı, ahaliyi ezmesinden kaynaklanıyor: “Belki de kaçmıştır çok ağır cezalı bir çocuk/ kurulu zulmün yetiştirme yurtlarından”6. Düzyazılarını okuyanlar Ece Ayhan’ın iki tür insana ayrı bir şefkatle yaklaştığını bilir; biri “parasız yatılılar”dır, öteki “Cumhuriyetle yaralananlar”. Her iki kavram da aslında devlete karşı öfkesinin kaynaklarını gösterir nitelikte. Devletin tüm zulmünü kayıt altına alacaktır, “Fakir kuş hiç unutmaz, kitapların yakıldığı yıldı.” 7.

Yazdıklarının bir kısmı kendi yaşadığı, gözlemlediği şeylerin şiire dönüşmesi. Kaymakamlık yaptığı sırada8 tanık olduğu çocuklar, o çocukları büyütmeye çalışan analar, çaresiz babalar, yoksullar, kenarda köşede kalanlar, pis işleri yapanlar, kamburlar, körler… büyük bir sevgi nesnesi olarak giriyor şiirlerine: Bunlar “orta ikiden ölerek ayrılan çocuklar”9dır; “ustaları ölünce denizden çıktıklarında birbirinin saçlarını tarayan" 10 oğlan çocuklarıdır; ” “ölü çocuğunu nüfusa yazdıracak” 11 analardır; “dokunmayın çocuklara sabah sabah ulan!”12 diye böğüren kamburlardır.

Velhasıl Ece Ayhan'ın "muhalif"liğinden de şüphe yoktur!

Bir sonraki bölümde “doğa durumu” kavramı ile “devlet” alakasını toparlarız diye düşünüyorum .

----------------------------------------------------------------------------------------------

1. Taşın Fazlalığı Yoktur, Mehmet İşten, Natama Yayınları, 2021

2. Anarşist Gazete, sayı 3

3. Doğa Durumu, Taşın Fazlalığı Yoktur, Syf. 15, Natama Yayınları, 2021

4. Meçhul Öğrenci Anıtı, Bütün Yort Savul’lar, Ece Ayhan, YKY, Sayf. 125

5. Yalınayak Şiirdir, abe, Syf. 133

6. Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur, Syf 130

7. Usta İşi, abe, Syf. 140

8. Ece Ayhan’ın kaymakamlık görevi sırasında yaşadıkları hakkında- evvel.org

9. Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler, abe., Sayfa 128

10. Usta İşi, abe, Syf. 140

11. Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur, abe., Syf. 129

12. abe, Syf. 129