Çöp varsa uygarlık gelmiştir
Şu güzelim toprakları uygarlığın bir parçası olarak kirlettiğimiz yetmezmiş gibi dünyanın çöpünü almakta da açık ara dünya birincisiyiz. AB’den tüm atık ithalatının yaklaşık yarısı Türkiye’ye yapılıyor. Greenpeace Türkiye'nin derlediği verilere göre AB ülkeleri ve İngiltere'den Türkiye'ye 2023 yılında 456 bin 507 ton plastik atık gönderildi. Dikkat buyurun plastik atık! Greenpeace Türkiye bunun günde 125 çöp kamyonuna eşdeğer olduğunu hesapladı.

Barbarın çöpü olmaz, çöp uygarlıkta olur. Bir yere uygarlığın gelip gelmediğini etrafta çöp olup olmadığına bakarak anlayabilirsiniz. Çöp varsa uygarlık gelmiştir. Oysa lafa gelince “uygar” temizdir, “hijyen”e önem verir değil mi, sağlıklı yaşamak için bir dünya para harcar. Ama işte öyle değildir işin iç yüzü. Hatta bu “hijyen kültürü” dahi yeryüzünü en çok kirleten kalemlerdendir.
Bugüne kadar doğada kendinde yaşayan bir “barbar”ın çöp ürettiği görülmemiştir. İnsanlık tarihinin çok uzun bir döneminde toplum yoktu, topluluklar halinde yaşanıyordu, dolayısıyla çöp üreten şehirler yoktu. Tabii ben ‘topluluk’ deyince, kendine yeterlikli oluş deyince akıllarda ne canlanıyor bilemiyorum. Bu, günübirlik doğa turlarında sırt çantanızdan kola çıkarıp içtiğiniz, sigara paketinin çöpünü attığınız bir şehir kaçamağı değildir!
Çöpü asıl yaratan “üretim”dir. Üretim yoksa çöp de olmaz. Şehirlerin nasıl oluştuğunu anlatacak değilim, merak eden açıp okur zaten. İnsanların büyük nüfuslar hâlinde yaşadığı şehirler kapitalizm için hem üretim aşamasında hem de üretileni satma sürecinde büyük avantajlar yaratıyordu. Şehirlerin varlığı büyük ölçekli üretimi zorunlu kılar. Şehirler toplu tüketimin tapınaklarıdır. Küçük kümeler halinde dağınık yaşasaydık ve herkesin ihtiyaçları aynılaştırılmasa üretim mümkün olmazdı. Çöp de mümkün olmazdı.
Üretimin mantığı, ürünün maliyetinin hesaplanmasına ve kâr zarar hesabına dayanır. Bir malın imalinden tüketiciye ulaştırılmasına kadarki sürecin tüm harcamaları maliyettir, bu toplam harcamanın üzerine mühim bir kâr payı eklenerek malın fiyatı belirlenir. Bu aşamadan sonraki oluşan hiçbir “dolaylı harcama” ürün maliyetine yani fiyata yansımaz. Çöp de budur işte. Dolaylı harcamalardır. Örneğin bağımlılık yapıcı şekerlemelerin, tatlıların, fast-foot ürünlerin vb… yol açtığı hastalıkların, obezitenin ve bunların yarattığı sağlık harcamalarının üreticinin üstlenmediği kısımda yer alması gibi. Çöp de bunlardandır, çöpün doğaya ve insan sağlığına verdiği zararları üstlenmek bize bırakılmıştır.
Barbarın atık malzemesi doğanın kendi malzemesinden olur, dolayısıyla o bir çöp değildir. Hatta barbarın yaşamında her şeyin çıktısı başka bir şeyin girdisine dönüşür. Hiçbir şey israf edilmez. Göçebelerden oluşan 1000 kişilik bir topluluk bir yerden başka bir yere göçtüğünde ardında şehirli bir aile kadar bile çöp bırakmaz.
Yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Ateş’in “Türkmen Anarşizmi” adlı kitabında okumuştum, göçebeler çamaşırlarını bile nehrin içinde değil kıyısında yıkarlarmış, su kirlenmesin diye. Topluluk halinde bir yaşamda “endüstriyel üretim” olmaz, üretim olmayınca çöp de olmaz. Göçebe yaşam bir toprak parçasına, ekolojik döngüye kendini yenilemesi için fırsat tanır.
Çöp bir görüntü kirliliği meselesi olmaktan çok doğa gibi mükemmel bir geri dönüştürme aracı için bile sorun olan türden şeylerdir. Bu tarz bir atığın ortaya çıkarılması için organik maddenin inorganik maddeye dönüşmesini sağlayan yoğun teknoloji gerekir. Dünyanın her tarafında kendine yeterlikli topluluklar olsaydı onların ortaya çıkardığı atıklar yine doğanın kendi malzemesinden olacağından doğa için bu bir sorun olmazdı.
Fakat üretimi hem zorunlu hem mümkün kılan şartlar oluşunca (şehirleri kastediyorum) ve üretimi geliştirmek için sürekli geliştirilen yoğun teknolojilerle elde edilen ürünler giderek organik maddelerden inorganik maddelere yani doğanın hazmetmesinin mümkün olmadığı maddelere dönüşünce çöpler oluştu.
Çöp sorununun önce Yunan, Çin ve Arap şehirlerinde, medeniyetlerinde ortaya çıktığı görülüyor. İlk ambalaj kullanımı 1551 yılında. Ama özellikle 17. yüzyılda, endüstri ‘devrim’inin sonrasında, plastiğin icadıyla benim anladığım anlamda ‘çöp’ giriyor insan hayatına. Artık yerleşim alanlarının yakın çevresi, okyanusların derinlikleri, gözden uzak her yer, ormanlar, iç denizler, dağlar, ovalar, göller, neredeyse bilinen tüm nehirler çöp dolu. Hatta dünyanın yakın çevresindeki uzay bile! Bugün kullandığımız 130 bin maddeyi doğa kabul etmiyor, öğütemiyor yani.
Ezcümle, çöpün tarihi uygarlığın da tarihidir.
Barbarın çöpü olmaz, çöp uygarlıkta olur!