Herkesin ağyarı hayvan

Veganım çünkü anarşistim. Hani hiyerarşi ve anti otorite. Hiyerarşi piramidinin tepesine, merkezi insanın koltuğuna çıkıp hayvan kemirme ve sömürmeyi sindiren bir anarşi tanımına artık sığamayız. Ve insan tekinin “benim bedenim benim seçimim” desturunu hayvan sömürüsü ve köleciliğine uygulamaya kalkmak insanmerkezciliğin en daniska göstergesi olabilir ancak.

Herkesin ağyarı hayvan
Resim: Maria Lassnig - "Bir Alp İneği olarak kendim"
Herkesin ağyarı hayvan

Artık doğadan çalmak yok

Din ile ve çarpık algılarla zehirlenmişsiniz.

Yaklaşın, kulak verin bana, belki duyarsınız sağlamlığını bir hakikatin.

Yutuvermeyin balıkları suların saldığı

Ne de kösnüyün etine boğazlanmış hayvanların

Ne de sırf yavrularına -soylu hanımlara değil!- taşan beyaz sütüne ineğin.

Ne de çalıp yumurtalarını yakın canını bihaber kuşların

Çünkü en büyük suçtur adaletsizlik!

Ve ellemeyin arıların balını

Dur durak bilmeden ürettikleri kokulu çiçeklerden

Başkaları için yapmadılar o balı

Olsun diye rüşvet ya da armağan.

Çektim ellerimi bütün bunlardan.

Keşke daha önce malum olaydı -şakaklarım ağarmadan

(Abu al-A’la al-Ma’arri, 973-1057)

      ****** ****** ****** ******

Dünya insan eliyle 6. Yokoluşun içinde debelenirken -antroposen deniliyor- çeşitli türler ve diğer canlılığın büyük ölçüde yeryüzünden silinmiş ve silinmekte olduğunu hepimiz biliyoruz. Düşünce dünyası insanmerkezciliğin derin eleştirisi ve reddiyle ilgileniyor ve insan ve insan olmayan hayvanları da içeren çoğul ve hemzemin bir varoluşun gerekliliği ve imkanlarını araştırıyor/tartışıyor. Genel bir terim olarak posthuman/insansonrası genel başlığı altında toplanagelse de bu düşünsel “hareket” ya da külliyat, yine de insan’ı kerteriz aldığı için haliyle bu başlık da yüz buruşturuyor. Ama diyalektiğe sıkıştırılmamış çoklu perspektifli eleştirel düşünce hele anti-otorite ve anti-hiyerarşiyi fikrimizin-edimimizin odağına almış biz anarşistler için hem tanıdık hem kıymetli bir yol yordam. Bu düşünselliğin anarşiye “çok benzediği” en azından çok yakıştığını söyleyesim var, metinleri okudukça… Daha doğrusu biz bir düşünsel nehrin adını “anarşi” diye nitelemeden çok önceleri İbn-i Arabi’den tutun, Pir Sultan Abdal’a Spinoza’dan çıkın gerisin geri işte Al Ma’arri’ye daha hem bilmediğim, hem varlığından emin olduğum bir sürü düşünür ve düşündüğünü eyleyen kadın ve erkeğin zamanlar içinde hep hiyerarşi piramidinin tepesinden önce tanrıyı sonra da insanı -ki 1789’dan sonra beyaz bir erkek olarak tahtına kurulmuştur- alaşağı ederken işte bu düşünsel deltadan beslendiğini ve bu deltaya su taşıdığını söylemek abartı olmaz.

       ****** ****** ****** ******

Cehennem tanımlarıyla epeyce örtüşen bir dünya gezegenindeyiz artık. Türler, insanlar (ileri kapitalizm ve savaşlar tarafından “harcanabilir bedenler” olan milyarlar, aç bilaç topraksız, git gide susuz ve göç yollarında. Ve insan olmayan hayvanlar ve biyoçeşitlilik büyük oranda yok edilmiş ve edilmekte. İnsanlık düpedüz bir avuç ultra zengin ve alttakiler olarak yarılmış durumda. O bir avucun selameti keyfi aç gözlü haramiliği, lüksü boku püsürü için gittikçe faşizme evrilen iktidarları ve kepazelikleri altında inleyen/katledilen/aç bırakılan/ göç ettirilen/ birbirine kırdırılan…alttakiler.

Ama bu karmaşık dünyada hiçbir şey sadece ikiye bölünemiyor: ezme ezilme/sömürme sömürülme/haklı haksız/bireysel toplumsal/sanal-gerçek/doğa-teknoloji… paradigmaları eşanlı olarak yer değiştirebiliyor ya da birbirlerine eklemlenebiliyor ve karmaşık yeni görüngüler ortaya çıkarabiliyor.

Bütün bu insanlığın ve uygarlığının, bütün bu insani halin, hepimizin, ağyarı olan/olabilen/olagelen bir öbür canlı türü var: hayvan. En fukaranın, en düşkünün bile kölesi o. 

      ****** ****** *** ***

Ve dünyada 4 milyar insan varsa yılda 8 milyar hayvan boğazlanıyor, vuruluyor kesiliyor. İnsan yesin diye. Bir canlı türü -ki dünyanın bir takım yerlerinde artık hisleri olan/acıyı duyan ve zeki “birey”ler olarak kabul edilmeye başlandılar- insan-olmayan-hayvanlar, insan-hayvanların yiyeceği kılınmış bulunuyor, alınıp satılabiliyor, yavruları çalınıp kesiliyor, herhangi bir çömlek, iskemle, vs. gibi bir “mal”a indirgenerek fiyatlar biçilerek yapılageliyor bu.

       ****** ****** *** ***

Veganım çünkü anarşistim. Hani hiyerarşi ve anti otorite. Hiyerarşi piramidinin tepesine, merkezi insanın koltuğuna çıkıp hayvan kemirme ve sömürmeyi sindiren bir anarşi tanımına artık sığamayız. Ve insan tekinin “benim bedenim benim seçimim” desturunu hayvan sömürüsü ve köleciliğine uygulamaya kalkmak insanmerkezciliğin en daniska göstergesi olabilir ancak. Hayvanın bedeni ve seçimi yaşamaktan yana! Net. Anarşiyi de artık sadece insana yönelik bir tasavvur olarak kuramayız demek oluyor bu.

      ****** ****** *** ***

Veganım çünkü antimilitaristim (savaş alanlarının mezbahalardan ve mezbaha kültüründen başka bir şey olmadığını bildiğim için. Bir başka veganı, Ormanın Işığı'nı şurada alıntılarsam: "mezbahadan kaçan bir inekle savaştan kaçan insan arasında fark yoktur -ikisini de yakaladılar mı öldürürler". Ve elbet savaşın kadınlara, çocuklara ve bütün canlılığa ettikleri. Holokost ve önceleyen/izleyen bütün soykırımların, kırımların, savaşların… hayvanlara reva görülenden feyz aldığına eminim. Adorno, “Auschwitz’i anlamak istiyorsanız tavuk çiftliklerine gidin bakın” diyor. Bir vegan olarak kasap vitrinlerindeki çengellerden sallanan bedenleri afrikalı köleler olarak görmem hayal gücümün genişliğinden falan değil!

      ****** ****** *** ***

Veganım çünkü dünya sevgisi ve canlılığı kutlama. (Endüstriyel hayvancılığın iklim krizindeki yeri vb. vb. buraya yağmur ormanlarının yok edilmesi, metan gazı, ozon vb. üstüne bilgiler koymayacağım tabii ki. Bütün bilgiler bilgisayarlardaki bir tık’ın ucunda ve korkunç boyutlarda.) Artık her bir gün, canına okuduğumuz inanılmaz güzellikteki bu gezegenin ve mucizevi çeşitlikteki ve biriciklikleri içindeki hayvanların farkındalığı ve yasıyla başlıyor ve etik eylemimi ve düşüncemi belirliyor bu yas.

      ****** ****** *** ***

"Gerçekçi"liğin şahlanıp, verili ve kavurucu gerçekliklerin çemberini kırmaya muktedir ve aday tasavvurların üstüne "ütopik! romantik!"ya da en hafifinden “öf bıktırdı/ yine başladı” vesair saldırısı, en çok da tek çıkış yolunun bu ikinci kategoriye girebilecek cesur ve radikal tavırlara ihtiyaç doğduğunda hızlanması? (Veganlar sinir bozucu keyif kaçırıcı, anarşistler hayalci/ütopik, translar şirrettir, fare pistir.) Tercih edilmiş cehaletler -işitmeme, görmeme, ilgilenmeme, görmezden gelme- insanın kuytularına gizlenmiş sinmiş o konforu, o felâket getiren gizli itaati ince ince örmüştür. Siniri bozulan, keyfi kaçan, kulakları tırmalanan o müthiş konfor ve o korkunç biattır. Hepimiz bunun içine doğduk, ama buradan sapma ve farklılaşma eğilimimiz en kıymetli hassamızdır.

      ****** ****** *** ***

Aralarda rehavetle sallanacak, tavırsız kalacak vaktimiz kalmadı -gezegen ona insanın ettiklerinden, uygarlığının yıkıcılığından ağır yaralandı, bunaldı ve öfkeli bir boğanın boynuzlarında silkinip üstünden bizi topyekün atmasına az kaldı, çok değil. Bu dikey ve insan-merkezî gezegeni tamamen alt-üst edecek, yıkıcı ve yırtıcı ve ferahlatıcı şeyden ürpermeyen bir akla fikre, zikre ve eyleme sahiplenmemiz gerek. Belki vakit kalmadı ama nefes aldığımız süre zamandır. Düşüncenin eylemle hemdem olması gerek. F/eylozofi = etik şeklinde formüle ediyorum. Yani etik bildiğimiz, düşüncemize düştüğü anda onu olmak ve eylemek. Ve sonra tesirin sirayetine, örneğin/deneyimin bulaşıcılığına havale etmek sözü de edimi de. Kimbilir, “cehennette” açılan vahalara tanık da oluruz belki şanslıysak.

*