Antik çağda sokaktan köpekler toplanıyor muydu?
Homeros'tan Plutarkhos’a uzanan kaynaklarla, hayvanların nasıl görüldüğünü ve modern “katliam yasaları” karşısında geçmişin sessizliğinin ne anlattığını sorgulayan kısa bir tarihsel anlatı.
Bugün sokak köpekleri “tehlike” olarak tanımlanıyor, devlet politikasıyla toplatılıyor, bazıları açıkça “itlaf” planlarıyla hedef alınıyor. Antik çağda ise, sokakta başıboş gezen köpekler yok muydu? Vardı. Peki toplanıyorlar mıydı?
Soru basit gibi görünüyor ama mesele karmaşık değil. Antik Yunan ve Roma metinlerine baktığımızda, “güvenlik” gerekçesiyle ya da “halk sağlığı” bahanesiyle köpeklerin toplanıp barınaklara kapatıldığına, sistematik biçimde öldürüldüğüne dair hiçbir anlatı yok. Ne tragedyalarda, ne felsefi metinlerde, ne tarih yazımında buna dair tek cümle bile yoktur.
Bir yokluk anlatısı bu. Ve bu yokluğun anlamı var.
Argos’un bakışı: öldürülmeyen sadakat
Odysseus'un yirmi yıl sonra evine döndüğü sahneyi hatırlayalım. Onu ilk tanıyan ne eşi Penelope, ne oğludur. Sadece yaşlı köpeği Argos’tur. Argos, bitkin ve bakımsız halde, gübrelerin içinde yatar. Homeros, bu sahneyi sadece birkaç dizelik bir kesit olarak anlatır ama bu karşılaşma, yüzyıllar boyunca unutulmaz. Roma sikkelerine kabartma olarak basılır, Rönesans ressamlarınca tuvale taşınır.
Odysseus, Argos’un sadakatine bakarken yoldaşına sevgi duyar ama kimliğini gizlediği için sevincini gösteremez. Sadece çobana sorular yöneltir: Bu köpek av için mi yetiştirildi, yoksa yalnızca sofra köpeği mi? Yani sırf varlığıyla bir anlam taşıyan bir canlı mı?
Burada mesele şudur: Bu sahne bize, köpeklerin yalnızca “yararlı” değil, salt varlıklarıyla değerli görüldükleri bir dünyayı gösterir. Odysseus’un bu ayrımı yapması, onun bir kral olarak bu algıyı taşıması, dönemin politik yapısında köpeklerin kıyıma uğramadığının güçlü bir göstergesidir.
Tilki buzda düşünür mü?
Plutarkhos, Hayvanların Zekası Üzerine adlı metninde bir tilkiden söz eder. Donmuş bir nehri geçmek isteyen tilki, kulak kesilir: Su sesi var mı? Eğer varsa buz ince ve tehlikelidir. Yoksa geçilebilir. Plutarkhos bu davranışı içgüdüyle değil, muhakeme ile açıklar. Bu, hayvanın yalnızca hisseden değil, düşünebilen bir varlık olduğunu göstermek içindir.
Benzer bir örneği köpekler için de verir. Üç yol ağzındaki bir köpek, iki yoldan koku alamazsa üçüncü yolu seçer. Bu da bilinçli bir kıyaslamadır. Plutarkhos için bu, bir akıl yürütme sürecidir, yani bir tür mantık.
Hayvanı “alt tür” değil, akıl yürüten varlık olarak görür. Bu türden örnekler, hayvanlara duyulan saygının yalnızca “şefkat” değil, zihinsel yeterliliğe saygı temelinde de kurulduğunu gösterir.
Kedi mumyasından katliam çıkarmak
Gelelim bugünün arkeolojik spekülasyonlarına. Antik Mısır’da bulunan kedi mumyalarının bolluğu, bazı araştırmacılara göre “kitlesel kurban ritüellerine” işaret eder. Oysa Diodoros Siculus, açıkça şunu yazar: Kediler öldüğünde Bubastis’e getirilir, bireysel olarak mumyalanır ve defin edilir.
Yüzlerce, binlerce kedi mumyasının bir arada bulunması, tek seferlik bir kıyımı değil, yüzyıllar boyunca süren bir defin geleneğini gösteriyor olabilir. Bazı mumyalarda boyun kırığı izine rastlanması da bu iddiayı desteklemez; çünkü sayısal oran verilmez. Modern mezarlıklarda da travmaya uğramış bedenlere rastlanabilir. Bu, toplu infaz anlamına gelmez.
Kimi mumyaların içi boştur; bazıları sahtedir. Bu, belki de o dönemde gelişen ticari bir “mumya piyasası”nın sonucudur. Her kutsallık, piyasaya düşünce kirlenir. Bu da mümkündür. Ama bunların hiçbirinin, hayvanların sistematik biçimde devlet politikasıyla kurban edildiğine dair net bir delil oluşturmadığı açıktır.
Antik sessizlik ve bugünün gürültüsü
Antik metinlerde köpeklerin öldürülmesine dair sessizlik, bir şeyi saklamaktan değil, olmayanı anlatma gereği duymamaktan kaynaklıdır. Hayvanların gündelik hayatın parçası olarak görüldüğü, yer yer kutsallaştırıldığı ama hiçbir şekilde "zararlı" ilan edilerek toplanmadığı bir dönemden söz ediyoruz.
Bugünse iktidar, güvenlik, temizlik gibi bahanelerle köpeği suçlu ilan ediyor. Antik çağda olmayan bu şiddet dili, modernliğe ait.
Ve belki de tüm bu farkı, Homeros’un tek bir sahnesi özetliyor:
Argos, sahibini tanır. Sessizdir ama sevecendir. Öldürülmez.
Sadece bakar.
Ve o bakış bugün hala oradadır.
Bu metnin geniş versiyonu, Kallistes.art dergisinin ilgili sayısında yer almaktadır.