Demirtaş neden tahliye edilemez?

Selahattin Demirtaş yeniden siyaset sahnesine dönerse, beklenmedik performanslar sergileyebilir; yeni ittifaklar kurabilir ve uluslararası alanda itibarını yükseltebilir. Genel hareketin önderi olmasa da, “siyasi alan” dedikleri legal yapının lideri konumuna pekâlâ gelebilir. Öte yandan, barış sürecinin bir aşaması da DEM Partisi’nin kapatılıp yerine yeni paradigmayla uyumlu bir parti kurulmasıysa, Demirtaş'ı bu yeni oluşumun başında ne devlet ne de Öcalan görmek ister.

Demirtaş neden tahliye edilemez?

Selahattin Demirtaş sekiz yılı aşkın süredir cezaevinde. Tahliye edilmemesi, yargı pratiğinde görülen apaçık “rehin tutma” örneklerinden biridir. Hakkında, ayrı ayrı tutukluluk gerekçesi gibi gösterilen çok sayıda dava açıldı. AİHM “derhal serbest bırakılmalı” dedi, AYM hak ihlali kararı verdi, ancak bu kararların hiçbiri uygulanmadı. Hukuken tutuklu kalmasını gerektiren bir neden kalmadığı hâlde hâlâ içeride. Avukatlarının ısrarlı itiraz başvurularına ve kamuoyundaki geniş duyarlılığa rağmen durum değişmedi.

 Gerekçe hep aynı: Başka bir dosyadan tutuklu! Bu yöntem, yargı eliyle yaratılmış süresiz tutukluluk kurgusudur. İstenildiği sürece içeride tutmak için oluşturulan bir mekanizma. Tutuklama, mahkeme kararı gibi görünür; karar hâkim imzası taşır, celse tutanaklarına girer. Dosyalardan birinden tahliye kararı çıksa bile diğer dosya gerekçesiyle kişi hürriyetinden mahrum kalır. Bunun açık adı, hukuki formalitelerle uygulanan siyasi zorbalıktır. Dolayısıyla ileri sürülen “hukuki engeller” elbette göstermelik bahanelerdir. Asıl neden, Demirtaş’ın kişiliğinde somutlaşan siyasi denklemde saklı.

2015’teki o kısa cümleyi hatırlayalım: “Seni başkan yaptırmayacağız!”
Bu çıkış yalnızca bir seçim sloganı değildi; bir meydan okumaydı. O gün, Selahattin Demirtaş Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına sadece bir rakip olarak değil, moral üstünlüğü elinde tutan siyasi bir figür olarak çıktı. Erdoğan için bu, unutulacak bir olay değildi. O günden beri Demirtaş’a yönelik devlet refleksi, neredeyse kişisel bir öfke ve intikam duygusuyla şekillendi. Sekiz yıldır süren tutukluluğun ardında bu derinleşmiş kin duygusunun yansımaları açıkça görülüyor. Ancak tablo artık sadece Erdoğan’ın öfkesinden ibaret değil.

Demirtaş, içinde yer aldığı siyasal harekette Öcalan’ın gölgesini aşabilecek potansiyele sahip bir isim. Genç, karizmatik, hukuk ve siyaset bilen; mizah ve edebi yeteneğe sahip, çok yönlü bilgi ve duyarlılığı olan biri. Üstelik siyaset sahnesinde Türkiye’nin batısında da karşılık bulan bir lider profili çizdi. Bu özellikleriyle, Öcalan’ın mutlak otoritesini aşabilme yetkinliğine sahip bir kişi denebilir. Öcalan mer’i hukuk gereğince terör suçundan mahkûm edilirken, Demirtaş hem ulusal hem de uluslararası meşruiyete sahip bir siyasetçi. Bu da devlet için rahatsız edici ve istenmeyen bir konum.

Öte yandan, devletin güvenlik politikası Kürt sorununun çözümünde tek muhatap tercihinden yana. Ve muhatap uzun süredir belli: Abdullah Öcalan. Çünkü Öcalan, devlet açısından öngörülebilir bir figür; devletin çizdiği sınırları aşmayan, kontrolü kolay bir partner. Bu durum devlet için bulunmaz bir imkân.

Öcalan, on yıllardır örgütünün ve milyonlarla ifade edilen Kürt siyasi kitlesinin tek lideri, tek önderi konumunda. Talimatları, mesajları, hatta suskunluğu bile politik istikrar unsuru sayılıyor. Açık ki, Kürt siyasetinde ikinci bir liderlik odağının doğması dengeleri değiştirir. Kontrol edilemeyen bir aktörün salıverilmesi, devletin hesapladığı sınırları aşma riski taşır. Demirtaş’ın Rojava’ya dönük tutumu da devlet için ayrıca bir tedirginlik konusu. Daha açık, daha radikal bir çizgiyi savunabileceği; Kürt meselesini Türkiye sınırlarının ötesinde de sahiplenebileceği endişesi hâkim. Dolayısıyla Demirtaş’ın cezaevinde kalması, devlet açısından kontrolü kaybetmemenin en güvenli yoludur.

Demirtaş yeniden siyaset sahnesine dönerse, beklenmedik performanslar sergileyebilir; yeni ittifaklar kurabilir ve uluslararası alanda itibarını yükseltebilir. Genel hareketin önderi olmasa da, “siyasi alan” dedikleri legal yapının lideri konumuna pekâlâ gelebilir. Öte yandan, barış sürecinin bir aşaması da DEM Partisi’nin kapatılıp yerine yeni paradigmayla uyumlu bir parti kurulmasıysa, Demirtaş'ı bu yeni oluşumun başında ne devlet ne de Öcalan görmek ister.

Bu sebeple, Demirtaş artık hukuk dosyalarının değil, siyasi bir denklemin sabitidir. Tahliye edilirse, devlet-İmralı elbirliğiyle şekillenen Kürt siyasetinin kontrol mekanizması bozulabilir. Ancak tutukluyken bu mekanizmanın devamına (en azından kerhen) uymak dışında seçeneği olmaz. Ve bu denklem çözülmedikçe hiçbir mahkeme kararı, hiçbir uluslararası çağrı, hiçbir kamuoyu baskısı Demirtaş’ı özgürleştiremeyecek.

Türkiye’de bazı insanlar suçlu oldukları için değil, siyasi ağırlığa sahip oldukları için içeride tutuluyor. Demirtaş da onlardan biri.