Vatandaş ayağa kalk!
Hiçbir kamu kurumu hoparlörle halkı her hafta ayağa kalkmaya davet etme yetkisine sahip değildir. Bu, anayasadaki düşünce ve ifade özgürlüğü, vicdan ve inanç özgürlüğü gibi temel hakların ihlalidir.

Edremit körfezini çevreleyen ilçe ve kasabalarda her Cuma günü saat 17:30’da sokaklar “vatandaş ayağa kalk” nidasıyla yankılanıyor. Belediyelerin hoparlörden yaptığı anonsla kahvehaneler, dükkanlar, çarşı pazar susuyor, trafik duruyor, yaşlı yorgun demeden vatandaş ayağa kalkıyor. Körfez belediyeleri uzun zamandır bayrak törenini bir tür Cuma Ayini’ne çevirmiş durumda.
Bu uygulamayı yıllar önce Ayvalık belediyesi başlattı. MHP’li başkan birlik ve beraberlik içinde topluca istiklal marşı okumanın akılda kalacak en iyi hizmet olacağını düşünmüş olmalı. Bu öyle hassas, öyle millî bir hizmet ki artık belediyeler hangi partiden olursa olsun dokunulmaz bir görev, zorunlu bir hizmet halini aldı. Kimse adının kötüye çıkmasını, oyunun düşmesini istemediğinden bu keyfî bayrak törenleri dokunulmaz bir kutsiyet kazandı.
Oysa istiklal marşının ne zaman, nerede, nasıl okunacağı, bayrak kanunu ile millî bayram ve törenler yönetmeliğine göre 2893 sayılı kanunla kurala bağlanmış. Hukuki çerçeve net. İstiklal marşının okunması, bayrak töreni, saygı duruşu gibi uygulamalar; millî eğitim kurumları, resmî tören günleri ve belirli devlet kurumlarıyla sınırlıdır. Daha da önemlisi, hiçbir kamu kurumu halkı her hafta ayağa kalkmaya davet etme yetkisine sahip değildir. Bu, anayasadaki düşünce ve ifade özgürlüğünün (m. 25) ihlali demektir.
Belediyelerin millî bayramlarda, anma/kutlama günlerinde tören düzenlemesi ve bunu kamuya anons ederek uygulaması istisnai olmakla birlikte kaymakam veya valilik iznine bağlıdır. Öyle her hafta ritüel bir uygulama gibi kent sakinlerini hoparlörden seferberlik anonsu yapararak yaşlı, hasta demeden herkesi asker gibi ayağa dikme yetkisi de hakkı da yoktur. Körfez belediyelerinin yaptığı hukuken sıkıntılı, siyaseten zorba, ahlaken tutarsız, tamamen keyfî ve milliyetçi hamasetle malül bir dayatmadır. Aynı zamanda hiçbir yasal temeli olmadığı halde vatandaşın kişisel hak ve özgürlük alanını daraltan, ihlal eden bir uygulamadır. Şimdi tamamı CHP’ye geçmiş olan bu belediyelerin yığınla öncelikli sorunu varken, kentlerin kasabaların mostra cadde ve meydanları dışındaki kenar köşeler, ara sokaklar bakımsız ve pislik içindeyken, körfez suyu her gün artan bir hızla kirletilirken birçok alandaki hizmet yetersizliğini millî marşla, bayrakla örtme kurnazlığı size de tanıdık gelmiyor mu? Bunun, meşruiyetten uzak, şahsi menfaatleri uğruna "ezan susmaz bayrak inmez” şiarını haykıran pişkinlerin icraatinden farkı var mı?
Neden her yerde değil?
Bu uygulamayı MHP’li başkanlar başlatmış olsa da CHP'li belediyeler de onlardan bir milim geri kalmayarak körfezdeki bütün ilçelerde işi Cuma Ayini’ne çevirdi. CHP’de söz ve yetki sahibi her yöneticiye sormak gerekir: Her Cuma yapılan bu toplu tören gerçekten iyi, doğru, hukuki ve gerekli mi? Eğer bu uygulama partinizin inandığı, savunduğu, kıymetli bir belediyecilik hizmetiyse neden yönettiğiniz İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Adana, Antalya, Bursa, Balıkesir gibi büyükşehirlerde de aynı uygulamaya geçilmiyor? Yoksa "sahil kasabasında oy kaygımız yok, orda güç bizde istediğimizi yaparız” mı diyorsunuz? O hâlde bu militer nizam özlemi ilkesel bir mesele değil. Muktedir olduğunuz her yerde millî birlik ve beraberlik adına değerler ve semboller üzerinden uygulayacağınız çoğunluk baskısının şimdiden sahnelenmesidir.
Açık ki bu tür uygulamalarla ne millî birlik perçinlenir ne de değerler yaşatılır. Sadece hoparlör sesi tansiyonla birlikte yükseldikçe yükselir. Ama unutmamalı ki dayatılan saygı, her zaman zıddını besler. Her Cuma günü yapılan "tüm vatandaşlarımızı istiklal marşımıza eşlik etmeye ve saygı duruşuna davet ediyoruz” anonsu zorunluluğa dönüştüğünde saygı değil, huzursuzluk sebebi olur. 12 Eylül cezaevlerinde Mamak, Metris, Diyarbakır’da istiklal marşı tutuklular üzerinde işkence aracına dönüştürülmüştü! Olumlu bir sonuç alındı mı?
Basına da yansıdığı üzere, geçmişte örneğin Cunda Adası’nda, Ayvalık ve Edremit’te hoparlörden istiklal marşı okutulurken bazı vatandaşlar oturdukları mekanda türlü sebeplerle ayağa kalkmadı diye tacize uğramış, hatta linç edilmek istenmişler. (https://t24.com.tr/haber/askeri-gazinoda-istiklal-marsi-sirasinda-ayaga-) Bugün hâlâ caddelerde, çarşı ve pazarlarda insanlar, saygı duruşuna uymadı diye komşusunun nahoş bakışıyla, esnafın homurtusuyla karşılaşıyor. Bu keyfî tören apaçık kamusal baskıya dönüşmüş.
Korkma diye başlayan bir marş, insanları her hafta korkuyla ayağa kalkmaya zorlayarak yaşatılamaz. Her türlü bireysel özgürlüğün, insan onurunun üzerinde tepinerek dayatılan bu ritüel, milliyetçilik adına topluma zorla kabul ettirilen bir gösteri haline dönüştü. Öte yandan bu zorunlu marş popülizminin tıpa tıp benzeri başka bir uygulama daha var: Her perşembe akşamı tüm yurtta camilerden yüksek sesle okunan sela!
Kimin ne zaman nasıl yaptığı bilinmeyen bir ölçümle ülkenin %99,9’u dinî otoriteler tarafından gönül rahatlığıyla müslüman sayılıyor. Her halde bu hakla, birbirinden yüksek minarelerden yayılan sela sesleri din ve vicdan hürriyetini hiçe sayıp gece sessizliğini yırtarak tüm yurtta yankılanıyor. Birileri birilerinden öç mü alıyor, egemenliğinin tadını mı çıkarıyor belli değil. Ama şurası belli ki, iktidar ve muhalefet kutsiyet kazandırılmış semboller üzerinden rekabete tutuşurken vatandaşın ruh sağlığı da kişisel hak ve özgürlükleri de elden gidiyor.
Oysa, belediyeler güç yarıştırmak yerine asli görevlerine odaklanmalı. Kent sakinlerinin huzurunu ve bireysel haklarını gözetmeli. Toplumsal ve siyasal saflaşmaların aracı olmadan hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeli.