Türbülans
Sonuçta master planda Türkiye'ye bırakılıyormuş gibi görünen Suriye Erdoğan'ın Kürtlerle barışmayı içine sindirememesi sonucunda İsrail etkisine girdi. Öcalan'ın "biz yapmazsak İsrail yapar" dediği şeyin önü büyük oranda açıldı. Şu anda soykırımcı Netahyahu tarafından rehin alınmış ulusalcı Trump iktidarı Orta Doğu ve Doğu Avrupa'da arayışlar içinde. Trump asıl rakibi olarak gördüğü Çin'in karşısına bile dikilemedi henüz. Sürekli planlarını bozan Putin, Netanyahu vb. liderlerin yarattığı sorunların artçı sarsıntıları güçlenerek devam ediyor.
Besim Erarslan
Geçen yıl 1 Ekim'de meclis açıldığında Devlet Bahçeli'nin yaptığı malum çıkışın ardından ortalık içeride ve dışarıda bayağı karışmış farklı yorumlar havada uçuşmuştu. Ben o zaman Devlet Aklı diye bir yazı kaleme almış ve orada çeşitli olasılıkları değerlendirerek bir türbülansın içinde olduğumuzu söylemiştim. Aradan geçen bir yıla bakınca bu türbülansın durulmak şöyle dursun şiddetlenerek devam ettiğini toplumsal, politik, ideolojik, kültürel, ahlaki ve belki de en önemlisi ekonomik açıdan bir kırılma yaşadığımızı söyleyebiliriz.
Geçen bir yıla bakınca başta adı bir türlü konamayan sürecin adının artık resmen Terörsüz Türkiye (arkasına eklenenlerin çok kıymeti harbiyesi yok) olarak konulduğunu görüyoruz. Süreçle ilgili diğer gelişmelere geçmeden önce belirtmek gerekirse "Terörsüz Türkiye" kavramı bile devletin daha önce açıkladığı "teröre karşı devletin bekâsı" konseptinden asla vazgeçmediği bu sorunu da mevcut güvenlik (devletin) refleksiyle ele almakta olduğunu, sorunun temelinde bir Kürt halkının Türk Ulusu kavramına Türkiyelilik üzerinden dahil edilerek uzun vadede asimile edilmesinden çok Öcalan üzerinden PKK'nin silahsızlandırılması hem PKK'nin hem de DEM Parti'nin manevra alanının kısıtlanarak iktidar tarafından manipülasyona açık hale getirilmesidir. Projenin açıklanışının ilk başından bu güne kadar Kürt politikacıların, Kürt aydınlarının ve süreci desteklemekle birlikte iktidara mesafeli olan yorumcuların söylediklerini daha baştan niyet belirttiklerini de hesaba katarak dışarıda bırakırsak ortada güvenlikçi devlet refleksinden ya da bundan yıllar önce Derin Devlet'in ağır abisi Mehmet Ağar'ın "dağda savaşacaklarına gelip düz ovada politika yapsınlar" çizgisinden bir adım daha ilerde herhangi bir gelişme, uygulama, yasa, niyet vb. görebilmiş değiliz.
Bir yıllık süre içinde iktidarın; Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ vb. içeride AHİM kararlarına rağmen tutulmaya devam etmesini, kayyım atamaları yoluyla görevden alınan DEM'li belediye başkanlarını Osman Kavala, Selçuk Kozağaçlı, Can Atalay gibi hak savunucularının hapislerde çürütülmesini, bunlara süreçle birlikte CHP'nin kriminalize edilmesi CHP'li belediyelere kayyımlar atanmasını, Ahmet Özer, Ekrem İmamoğlu, Tunç Soyer, Zeydan Karalar vb. gibi popüler politikacıların içeri tıkılmasını, en son işi CHP'ye kayyım atanması noktasına kadar vardırmasını vb. hiç saymıyorum bile....
Burada görünüşte söylenen ile yapılan arasındaki farklar elbette bu türbülansın nedenlerinden biri olarak sunulabilir. Ancak benim fikrimce ortaya atılan proje ile ilgili olarak iktidar mahfilinde oturan kesimler dahil herkesin kendi beklentisine göre niyet okumaya ya da süreci kendi çıkarlarına uygun biçimde manipüle etmeye çalışmasından kaynaklanan bir türbülans var ortada. Bir numaralı siyasal aktör Erdoğan , önce muhalefeti kriminalize ederek seçim kazanmayacak hale getirmek, ardından kendinden sonra veliaht olarak seçtiği oğlu Bilal Erdoğan'a iktidarı dikensiz bir gül bahçesi içinde devretmek peşinde, onun için gerisi teferruattan ibaret. İktidarın diğer ortağı aynı zamanda "Bekâ" söyleminin savunucusu Devlet Bahçeli ise hem toplumsal yarılmayı bir iç savaşa dönüşmeden atlatma, belki de Erdoğan sonrası iktidarın muhalefet lehine yumuşak biçimde el değiştirmesi için katalizör rolü oynamaya çalışmakta, diğer yandan da uzun iktidar yılları içinde iktidardan nemalanan ve boğazına kadar suça bulaşmış kadrolarını bu değişime ikna etmek durumunda. Tüm bunlar olurken de Sarayın elindeki MHP aleyhine dosyaları birer şantaj unsuru olarak unutmamak gerekir.
Tüm bu parametreler "Terörsüz Türkiye" denen ölü doğmuş çocuk projesinin neden yürümediğini bir nebze anlatabilir. Şu an sürecin sonlandırılmamasının en önemli nedeni herkesin bu sürecin başarıya ulaştırılmasından çok sürdürülmesinden çıkarının olmasıdır.
Erdoğan açısından sürecin tek anlamı zaman kazanarak Bilal Erdoğan için yol temizliği yapabilmektir. Bahçeli ise Kürtleri Öcalan üzerinden ikna ederek asimile etme derdinde. Abdullah Öcalan ömrünün sonbaharında Devlet katında öneminin anlaşılması hasebiyle legal bir politik lider olarak ve yeniden Kürt Halk Önderi olarak siyasal denkleme dahil olmanın sevincini, tutkusunu yaşıyor. DEM Parti zaten var olan kendi politik, stratejik yetersizliğinin test edilmeyeceği bir süreçte gözlemci ve kolaylaştırıcı olarak toplumsal tabanın tepkilerinden süreç sayesinde azade kılınıyor. CHP'ise sürece inanmasa da cepheden hayır diyerek ne Erdoğan'ın elini güçlendirmek ne de kendisine kerhen destek veren Kürt seçmenleri gücendirmek istiyor. Sürece en baştan karşı olan İYİP, Zafer vb. milliyetçi muhalefet ise sürecin dışında kalarak hem milliyetçi seçmenlerine tutarlılık görüntüsü veriyorlar hem de sürece olumlu bakan (iktidar ve muhalefet dahil) diğer partilerden oy devşirmeye çalışıyorlar.
Buraya kadar işin iç dinamiklerini ele aldık ancak işin daha önemli kısmı dış dinamiklerin belirleyiciliğinde. Hayır klasik emperyalistler vb. sol jargonu kullanmayacağım. (O ülkeler emperyalist olmadıkları için değil yeterince açıklayıcı olmadığı için). Artık herkesin bildiği gibi orta doğuda İsrail'in rakipsiz olması için bölgedeki tüm güçlere önemli roller düşen bir master planı var. Bu planın ulusalcı Trump ve ekibi ABD'de iktidara gelmeden önce küreselci güçlerle birlikte yapılmış olma ihtimali büyük. Muhtemelen Trump iktidara gelince kendi meşrebince bu planda değişiklikler yapmak istedi. Trump'ın iktidara gelişini dört gözle bekleyen Soykırımcı Netanyahu ise bu durumu kendi lehine kullanmak istedi. Hatta işi azıtarak bölgedeki savaşı İran'a kadar taşıdı. Ukrayna'daki Rusya ile olan savaşı sonlandırmakta başarısız kalan Trump, Netanyahu'nun şantajlarına boyun eğerek hiç istemediği İran ile olan savaşa da olur veriyormuş gibi görünmek zorunda kaldı. Ancak Sonunda hem ABD desteği olmadan İsrail'in İran ile savaşması mümkün olmayınca savaş kısa sürede bitmek durumunda kaldı. Tabi İsrail bu kısa savaştan büyük oranda istediğini aldı. Sonuçta master planda Türkiye'ye bırakılıyormuş gibi görünen Suriye Erdoğan'ın Kürtlerle barışmayı içine sindirememesi sonucunda İsrail etkisine girdi. Öcalan'n "biz yapmazsak İsrail yapar" dediği şeyin önü büyük oranda açıldı. Şu anda soykırımcı Netahyahu tarafından rehin alınmış ulusalcı Trump iktidarı Orta Doğu ve Doğu Avrupa'da arayışlar içinde. Trump asıl rakibi olarak gördüğü Çin'in karşısına bile dikilemedi henüz. Sürekli planlarını bozan Putin, Netanyahu vb. liderlerin yarattığı sorunların artçı sarsıntıları güçlenerek devam ediyor. Daha yeni açıkladığı çiçeği burnunda Gazze Planı içerdiği tehdit dilinden de belli olduğu gibi daha baştan kadük olmaya mahküm. Elindeki beyaz bayrakla birlikte keseyi açtığı için Oval Ofis'te şaşaalı biçimde karşılanan Erdoğan aradığı meşruiyeti Trump'tan bulmuş olabilir ancak dünyada özgür meta ve sermaye dolaşımı için savaş değil barış isteyen küreselci güçlerin ABD'deki ulusalcı güçler karşısındaki anakronik yenilgisi kadar Türkiye'nin kaynaklarını yeni sömürge anlamda küresel sermayeye peşkeş çeken ayakta kalabilmek için de Amerikan ulusalcısı Trump'a mecbur olan Erdoğan'ın zaferi de anakronik.
Bugün meclis açılıyor, bu köprünün altından daha çok sular akacak. Türbülans devam ediyor, bekleyip göreceğiz. Türbülans sürdürülebilir bir durum değildir, sadece fırtına öncesi bir değişimin habercisidir. Umalım ki bu türbülansın sonunda biraz olsun nefes alabileceğimiz bir dünya kurulur.